Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

AYNI SINIFI KAÇ KEZ TEKRAR EDECEKSİN??

Resim
 Hayat, diplomalı bir öğretmen değil belki ama hiç şüphesiz sabırlı bir hocadır. Öğretmek istediğini önce fısıldar kulağına, anlamazsan gösterir, hala direniyorsan tokat gibi karşına çıkarır. Hani derler ya, "Öğrenmeyi reddettiğin her ders, öğrenene kadar kendini tekrar eder." İşte bu yüzden bazılarımız sürekli aynı ilişkileri yaşar, benzer patronlara denk gelir ya da her ayın sonunda "Nereye gitti bu para?" sorusuyla baş başa kalırız.. Hayat, ‘aynı sınıfta’ kalma lüksünü tanır ama mezun olma şartını da koyar: “Öğreneceksin.”!!!! Mesela, sürekli “Beni hep yanlış insanlar buluyor” diyen bir arkadaşın vardır. Aslında mesele, yanlış insanlarda değil, o arkadaşın o dersten henüz geçememiş olmasıdır. Evren ona aynı soruyu farklı yüzlerle ,kişilerle sormaya devam eder.Aslında bağıra bağıra şu soruyu sorar;“Sınır koymayı öğrenebildin mi? Kendini öyle he he ,tabi tabi diye değil , gerçekten tanıyor musun?” Cevap hâlâ yoksa… Yeni sınav kapında. Dersler sadece okul sıralar...

23 NİSAN 2025🇹🇷

Resim
23 Nisan: Çocukların Çocuk Kalanların  Bayramı, İnsanlığın Aynası Bugün 23 Nisan🇹🇷 Sadece bir takvim yaprağı değil; umutla büyüyen, gözlerinde hayat ışığı taşıyan milyonlarca çocuğun sesidir bu tarih. Dünya üzerindeki hiçbir lider, çocuklara bu kadar özel, bu kadar yürekten bir bayram armağan etmedi. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, insanlık onurunu çocukların gülüşlerinde sakladı. Savaşlar yerine barışı, nefret yerine sevgiyi, karanlık yerine aydınlığı öğütledi. Ve bizlere en kıymetli emaneti bıraktı: Çocuklar! Savaşsız, sömürüsüz, istismarsız bir dünya için , Her çocuğun oyun oynayabildiği, sevildiği, güvende olduğu bir dünya düşlemeyeceğiz sadece onu inşa edeceğiz. Çünkü hâlâ… Bir köşede sessizce büyüyen ,suskun çocuklar var. Bir yetişkinin sevgisine ,  ilgisine  muhtaç olanlar. Bazı evlerde kahkahadan çok korku var, oyuncaktan çok susturulmuşluk... Sevgili anne, baba, büyükanne, amca, teyze,öğretmen... Eğer bir çocuk sizinle aynı çatıyı paylaşıyorsa, onun sadece fiz...

Kırmızı Şemsiyeniz Olmasa da Olur, Ama Kırmızı Çizginiz Mutlaka Olsun!

Resim
 Hayatta herkes “iyi insan ol” diyor. Ve evet, haklılar. İyi kalpli olmak, yardımsever olmak, sevmek, empati yapmak ,affetmek çok kıymetli.İyi olmak, her şeye “evet” demek değildir. Kibar olmak, kendini feda etmek değildir. Ve en önemlisi, sevmek, kendini hiçe saymak hiç değildir. İyi insan olmak, sınırlarını bilmemek değildir. Hatta bazen “iyi insan” maskesiyle kendi kendimize zarar verebiliyoruz. Çünkü sınır koymadığımız her yerde, biri gelip çadırını kuruyor; sonra sen o çadırı sökmeye çalışırken ruhun yoruluyor. Kırmızı şemsiyeniz olmayabilir, yağmurda ıslanabiliriz. Yağmurda ıslanmak güzeldir.Ama kırmızı bir çizginiz mutlaka olmalı. Çünkü çizgin yoksa, her gelen geçer. Sınırın yoksa, sinirin olur. Herkes gelir geçer, senden bir parçayı da alır gider. Sen de bir gün aynaya baktığında kendini bulamazsın. Özellikle genç kızlarımıza seslenmek istiyorum; İyi bir insan olun ama “hayır” demeyi bilin. Nazik olun ama kendi sınırlarınızı çizin . Sevin ama kendinizi kaybetmeyin. Affedi...

BUGÜN EN GÜZEL ŞEY NEYDİ?

Resim
 “Bugün En Güzel Şey Ne Oldu?”  Mutlu Çocuk Yetiştirmenin Ev Hali Çocuk okuldan gelir gelmez şu klasik diyalog başlar: __Naptın oğlum ,kızım okul nasıl geçti ? — Kim vurdu? — Yemeğini yedin mi, kimseye verdin mi? — Öğretmen bağırdı mı? — Ayakkabılarını çıkar, çoraplarını değiştir, ellerini yıka, önlüğünü dolaba as, ödevin var mı?Karnını doyur hem başına geç .. Ve o arada çocuk? Sadece nefes almaya çalışıyordur. Sevgili anneler ,babalar .. Şimdi derin bir nefes alın. Çünkü size altın değerinde bir cümle vereceğim:Ağzınızı yormayacak tek bir cümle.. “Bugün en güzel şey neydi?” Evet evet, sadece bu! Çocuk eve geldiğinde ilk sorumuz bu olsun. Kimin vurduğunu, kimden ne gizlediğini, kim bağırdıysa bağırdı mı geçici olarak bir kenara bırakın. Çünkü çocuklar yaşadıklarını değil, büyürken nereye odaklandıklarını hatırlayacaktır.  Gelin, çocuğunuzun dikkatini güzelliklere çevirin. “En güzel şey neydi?” sorusu bir çocuğun gün içinde yaşadığı minik mucizeleri yakalamasını sağlar: — ...

EVRENİN EN GÜÇLÜ GÜNCELLEMESİ=Düşle ve Yap

Resim
  “Dünyanın düşleyenlere de ihtiyacı var, yapanlara da. Ama düşlediğini yapanlara daha çok ihtiyacı var.” Ne kadar doğru bir söz değil mi? Hayal kurmak çok güzel. Hatta bazen en tatlı kısım sadece orası. Ama hepimiz biliyoruz ki, hayal kurmakla alınan kalori sıfır. Yani sadece düşünerek ne kas yapılır, ne kariyer, ne ilişki ne de dünya kurtulur. Mesela; Bir sabah uyanıp “Pazartesi spora başlayacağım!” dersin. Sonra kahvaltıya menemen yaparsın.Ekmeksiz de yenmez ki mübarek 😋 Spor da "beni sadece düşledi yine..." diye ağlar bir köşede. Ya da “bir kitap yazacağım” dersin, ama bir bakmışsın 8. sezon dizi bitmiş . Yapmak? O başka bir boyut sanki! Ama işte tam burada başlıyor sihir: Hayal + Adım = Gerçeklik Hayal + Erteleme = Pinterest panosu Hayal + Bahane = “Ben de yapacaktım aslında…” Ben de bir hayalle başladım bu yola.. "Bir gün öğretmen olacağım," dedim… Ve bu hayalin peşinden çetin sınavlardan geçtim, sabrettim, çalıştım. Sonunda sınıfa ilk adımımı attığım gün...

HUYSUZLAR GÜNÜNüZ KUTLU OLSUN

Resim
 Dün 21 Mart Dünya Huysuzlar Günüymüş🤭 Güne somurtarak başlayanlar, kahveyi,çayı bile trip atarak içenler, bir gülümsemeye "Ne var şimdi gülecek?" diye kaş kaldıranlar🤨... Bugün sizin gününüzmüş, tebrikler! Dünyayı dar etmekte olimpiyatlara katılsalar, madalya koleksiyonu yapacak olanlara selam olsun! Her güzel söze burun kıvıran, her neşeye "ama şimdi de sevinmenin sırası diyen, her çözüme yeni bir problem getiren,kaostan besinini çıkartan o özel insanlar… Bugün sizin gününüzmüş, kutlu(!) olsun.  Sürekli şikâyet ederek parlamaya çalışanlar,hayat zaten yeterince zorken, bir de kendine ve çevrene zindan etmeye ne gerek var? Huysuzluk, karakter özelliği değil; değiştirilebilir bir alışkanlık. Ve unutma huysuz insan, sürekli surat asarak kimseyi kendine hayran bırakamazsın. Hatta uzaklaştırırsın…Deterjan + Karabiber Deneyini Bilir misiniz? Hani karabiberleri suya döküp bir damla deterjan damlatırsınız da… Karabiberler anında dağılır, ortamdan kaçar! Deneyi yap beni anl...

KINTSUGI Kırıldığın Yerden Parla ✨️

Resim
 KINTSUGI: Kırıldığın Yerden Parla✨️ Hayat bazen incecik bir porselen gibi elimizde kırılıveriyor.Bir söz, bir veda, bir kayıp,bir ihanet ,bir yok oluş … Hepimiz bir yerlerden kırılmışızdır. Ama güzel haber şu ki: Hepimiz Kintsugi’yiz, farkında olmadan.. Her kırık, içinden biraz daha “biz” döküyor ortaya. Yani artık o porselen sade değil, yaşanmışlık desenli☺️ Japonların bu harika felsefesini bilirsiniz belki: Kintsugi, kırılan seramikleri altınla onarma sanatı. Kırıklar gizlenmez, altınla belirginleştirilir. Çünkü o çatlaklar eserin tarihini, geçirdiği fırtınaları, dayanıklılığını gösterir. Ve bu onu daha değerli kılar. Sanmayın ki ben kırılmadım, hem de herkes kadar değil… belki biraz fazla.  Kırıldım hem de öyle minnoş minnoş değil; tabak çanak gibi, mutfaktan gelen "çınngg!" 🗯sesiyle🙃Ama fark şu ki, ben kırıklarımı oturup ağlayarak tamir etmedim… Japon sanatı kintsugi falan da bilmiyordum o zamanlar, ben direkt Japon pazarından süper yapıştırıcıyı aldım, yapıştırdım, ...

GÜNEŞİN OLSUN GÖNLÜNDE 🌞💗

Resim
 "Güneşin olsun gönlünde" yazmış çok uzaklardan çok sevdiğim bir arkadaşım bugün  ..Şarkısını da çok severim . "Güneşin olsun gönlünde kar bile yağsa, ya da fırtına olsa gök bulutlarla ve dünya kavgayla dolsa güneşin olsun gönlünde o zaman gelsin ne gelirse doldurur ışıklarla en karanlık gününü bir şarkın olsun gönlünde sevinçli ezgilerde.."🎶🎶 Günaydın Ruhunun Güneşli Hali🌞 Güneşin olsun gönlünde…Hava ister fırtınalı olsun, ister gri bulutlar dans etsin gökyüzünde… Sen içindeki güneşi açmayı unutma! Hayat bazen limon değil, resmen limonata makinesi fırlatıyor suratımıza. Ama olsun, biz de o limonataya biraz kahkaha, biraz gülücük , biraz da umut katıp içiyoruz.  Güneş hep var. Bazen sadece bakmayı unutuyoruz.. Kavga, stres, ödeme ,trafik, sabah alarmı … Hepsi gelip geçici. Ama senin içindeki şarkı, o kıpır kıpır sevinçli ezgi… İşte o kalıcı! Bugün kendine minik ama anlamı büyük bir not bırak şöyle : "Kötü bir günüm olabilir, ama içimde hala dans eden bir me...

YENİ SÜRÜMÜNÜZ HAYIRLI OLSUN

Resim
 Ne güzel demiş biri kim bilmiyorum not etmişim ; “Dışarının havası ne olursa olsun, içinde hep bir bahar olsun.” Gerçekten de öyle... Dışarısı hep bir telaş, hep bir kaos. Hava ya kapalı, ya fazla sıcak; insanlar ya sinirli ya aceleci. Yani anlayacağınız, hayat "sakin" modunu bir türlü bulamıyor! Ama fark ettim ki, dışarısı hep böyleymiş zaten. Çarşıda biri omzuma çarpar, dönüp özür bile dilemez. Market sırası mı? Sonsuzluk gibi uzar… Yağmur yağar, şemsiyemin tam da ihtiyaç duyduğum anda teli kırılır. Hiçbir zararımın dokunmadığı biri gelir, gönlümün ortasına taş gibi bir söz bırakır. Eskiden tüm bunlara sinirlenir, içime atar, geceleri düşünür dururdum. Meğer içime attıklarım, sadece kalbimi kırmamış; bedenimde de birikmiş… Bir gün bir hastalık geldi, “Yeter artık!” dedi. İşte o an anladım ki, bazı şeyleri bırakmazsak, onlar gelip bizi bırakıyor. Şükür ki hem onlardan hem yüklerinden kurtuldum. Artık biri omzuma çarpınca, “Bugün de denge çalışmamı yaptı hayat” diyorum. Ka...

YAS..KALBİNDE BİR DELİKLE YAŞAMAYI ÖĞRENMEKTİR

Resim
 "Yas dediğimiz şey, kalbinizdeki deliği iyileştirmeye çalışmakla ilgili değil, kalbinizde bir delikle yaşamayı öğrenmekle ilgili." Bir kitapta denk geldim bu cümleye, içime dokundu.. Ne güzel anlatmış  değil mi yas tutmayı? İçimize işler böyle sözler. Çünkü biliriz... Hayat dediğimiz şey, biraz eksilmek, biraz kabullenmek, biraz da gülümsemeyi unutmadan devam edebilmektir. Yas tutmak zannedildiği gibi “ağlayıp rahatlamak” değildir sadece. Bazen gülümseyerek acı çekmektir… Bazen sofrada bir tabak eksik koymaktır, bazen de telefona uzanırken “nasılsın” diyememektir birine. Toplum olarak yas tutmayı pek beceremiyoruz aslında. Hemen “geçer geçer”, “zamanla unutursun” cümlelerine sarılırız. Sanki kayıplar unutulması gereken eşyalarmış gibi…  Oysa bazı kayıplar unutulmaz;unutturulmamalı, sadece yer değiştirmeli. Dışımızdan içimize ... Artık yanımızda değil, içimizdedir o eksiklik. Ama hayat, inadına devam eder. Bir sabah alarm çalar, çayı ocağa  koymamız gerekir. Trafik y...

BİR ÇOCUĞUN SUSKUNLUĞU YA DA ÇIĞLIĞI BİR EVİN AYNASIDIR

Resim
 Bir çocuğun suskunluğu, bazen bir evin aynasıdır. Terbiyesiz öğrenci yoktur; aile terbiyesi almamış öğrenci vardır.” Bu sözün ağırlığı, bazen bir sınıfta yankılanan küçücük bir sesle bir ömür boyu kulaklarımızda çınlar. Eğitimciliğin bana öğrettiği en derin gerçeklerden biri de budur: Çocuklar, kendi karakterlerinden çok, çevrelerinin yankısıdır. Bir öğrencim vardı, dördüncü sınıfa gelmiş ama hâlâ harflerle barışamamıştı. Okuma yazma bilmeyen bir çocuk, ama dilden dökülen küfürleri ustalıkla kullanabilen biri... İlk geldiği okuldan, “küfrediyor” diye uzaklaştırılmış. Yeni okulda daha sınıfa adım atmadan ünü kapıyı geçmişti. Veliler, “Bizim çocuk onunla aynı sınıfta olmasın,” diye müdürün kapısını çalmıştı. Ne ilginçtir ki, onu ilk gördüğümde gözlerinde ne öfke ne de suç vardı. Yalnızca bir çocuğun çaresizliğiyle karışık bir arayışı vardı. Destek eğitime alındı. Bana gelmeye başladığında çevresindekilerin anlattığı 'problemli çocuk' imajından eser yoktu. Hiç küfretmedi bana. Ak...

KİMSE BİZ DAHİL VAZGEÇİLMEZ DEĞİL

Resim
 KİMSE BİZ DAHİL VAZGEÇİLMEZ DEĞİL Bir gün bir haber gelir: “Falanca vefat etmiş.” Önce küçük bir sessizlik olur çevrede, ardından birkaç taziye cümlesi, bir Fatiha, belki bir anlık iç çekiş… Sonra herkes kendi yoluna devam eder. Saatler işler, dosyalar açılır, mesajlar gönderilir, kahveler içilir,pideler yenir.Ne evde, ne iş yerinde, ne de dünyada çark durmaz. Her şey tıkır tıkır işlemeye devam eder. Sanki o insan hiç yaşamamış gibi… Oysa biz ne kadar da vazgeçilmez hissederiz kendimizi; işler bize bağlı, ev bizim etrafımızda dönüyor, insanlar biz olmadan eksik kalacak zannederiz. Ama hakikat başka bir fısıltıyla gelir kulağımıza: "Hiç kimse bu dünyanın merkezi değil." İnsanın egosunu hafifçe dürten, ama aynı zamanda gönlüne derin bir huzur yerleştiren bu gerçek, belki de yaşamın en sade ama en etkili öğretisidir. Ne kadar çabalarsak çabalayalım, geride bırakacağımız tek şey, unvanlarımız ya da başarılarımız değil; bir gülümseme, bir iyilik, bir dokunuş, bir anı ,bir dua ...

KELEBEK KANADI SENDROMU 🦋

Resim
 Kelebek Kanadı Sendromu Bugün bir şey öğrendim. Kelebekler…🦋 kendi kanatlarını göremezlermiş. Yani düşün: Rengârenk, şahane, tablo gibi kanatlara sahipsin ama aynan yok! Uçuyorsun ama farkında değilsin ne kadar zarif olduğunun. Ve sonra düşündüm: “Hımm… Bu bana çok tanıdık geldi.” Çünkü sen de öylesin. Ne kadar özel olduğunu, ne kadar güzel güldüğünü, bir cümleyle nasıl birinin gününü aydınlattığını fark etmiyorsun. Sabah kalkıp saçın dağınık, gözün uykulu hâliyle aynaya bakıyorsun… ama sen sadece sivilceyi görüyorsun. Halbuki ben orada ışıldayan bir ruh, kahkaha yedekli bir yürek ve yürürken etrafa enerji saçan bir varlık görüyorum. Sen de bir kelebeksin ama bluetooth’suz. Yani dışarıya yayın yapıyorsun ama kendin dinleyemiyorsun. Birini mutlu ediyorsun ama kendine “Aferin be!” demeyi unutuyorsun. Bir kelebek, “Ay bu kanat bende fazla mı abartılı oldu?” der mi? Sen neden içindeki güzelliği küçümsüyorsun o zaman? Farkında Olmanın 3 Altın Kuralı: Aynaya sadece sivilce kontrolü içi...

BUGÜN NASIL YAŞAMAK İSTİYORUM ?

Resim
 Hayat kısa. Hatta bazı sabahlar alarmı duyamayacak kadar kısa. Ama ne yapıyoruz? Sanki sonsuz bir vaktimiz varmış gibi davranıyoruz. Sabah gözlerimizi yarım yamalak açıp, kahveyi damardan alsak ayılacağız diye düşünüyoruz. Ama asıl mesele kahvede değil dostlar… UYANMAKTA! Burada bahsettiğimiz uyanıklık, sabah kalkınca gözleri ovuşturup “Bir beş dakika daha…” demek değil. Hayata gözünü açmaktan bahsediyoruz. Çünkü ne demiş büyüklerimiz: "Yaşarken mutlu ve uyanık olmaya bak, çünkü uzun süre ölü ve uykuda kalacaksın." İnsanoğlu öyle bir varlık ki, çoğu zaman yaşadığının farkında değil. Otomatik pilota bağlamışız; işe git, eve gel, yemek yap ,ye,yıka kaldır , dizi izle, çay iç ,uyku moduna geç. Peki ya ruhun? Onu en son ne zaman güncelledin? Belki de son yazılım güncellemesi 2008'te kaldı…Güncellemeyen her şey eror verir.. Haydi Biraz Farkındalık! Sabah uyanınca telefona değil, kendine bak aynada. Bildirimlerden önce kendini yokla. “Bugün gerçekten ne hissediyorum?” diye sor...

ÇOCUK TRAVMA MERKEZİ

Resim
 Travma Çiçek Açmaz Ama... Sulanmazsa Kök Salmaya Devam Eder.. Bazı çocuklar daha "çocuk" demeye kalmadan büyür. Hani derler ya "daha süt dişleri duruyordu", işte öyle yaşta... Kiminin oyuncağı yoktur, kimininse oyuncak dükkanı gibi bir yığın oyuncağı ,oyuncak gibi kullanılmayan bir çocukluğu. Travma dediğimiz şey; hayatın beklenmedik bir tekmesi. Öyle bir tekme ki, ne elinize buz koyarsınız, ne dizinize yara bandı.Hiç bir şey kar etmez . Ama ne yazık ki, Türkiye'de bu yaralar "görünmez yara" statüsüne alınmış durumda. Ensest ilişkiler, ihmal, istismar,dayak ,yok sayma ... Ailelerin “aman adımız çıkmasın” diye süpürdüğü halının altı artık göçük vermek üzere. Çünkü gerçekler halıya sığmıyor! Bir çocuğun hayatı karardığında, bu sadece o çocuğun değil, hepimizin hayatına düşen gölge.Çünkü o çocuk, bir gün bizim çocuğumuzun öğretmeni olacak. Belki komşumuz, belki doktorumuz, belki de bıçaklı saldırganımız... Bakın, geçenlerde 14 yaşındaki bir çocuk, eline...

ÇOCUK YETİŞTİRME EHLİYETİ

Resim
Varsayalım sabah uyandınız ve canınız araba sürmek istedi. Hiçbir eğitiminiz yok, ne kursa gittiniz ne kitap karıştırdınız… Hadi çıktınız trafiğe. Direksiyon hakimiyetiniz yok, frenin yerini bile karıştırıyorsunuz, sinyal yerine silecekleri açıyorsunuz… Korkunç değil mi? Hem kendinize hem başkalarına zarar verme ihtimaliniz çok . Ama durun bir dakika. Bunun için ehliyet gerekiyor değil mi? Çünkü araç kullanmak ciddiyet ister. Eğitim ister. Sorumluluk ister. Can taşır çünkü o dört teker. Peki ya bir insanı yetiştirmek? Yani bir çocuğu? Bir bireyi? Bir karakteri? Bir geleceği? Araçta sinyali yanlış verirseniz belki korna,küfür yersiniz… Ama bir çocukta “duygusal freni” bozarsanız, hayatı boyunca kaza riskiyle karşı karşıya kalır ,sadece o değil onun tüm neslini etkileyen bir süreç başlar . Araç kullanmak için sertifika alıyoruz, ama çocuk yetiştirmek için yalnızca... eh... biyoloji yetiyor. Yetiyor da, yetiyor mu gerçekten??? Bakın, öğretmen olmak için bile dört yıl üniversite okuyorsun...

GELİŞİM BURADA BAŞLAR

Resim
 "Kimseden daha iyi olmadığınızı anlayacak kadar mütevazı, herkesten farklı olduğunuzu kavrayacak kadar bilge olun." – İbn Rüşd Bazı sözler vardır ki okurken kalbinize usulca dokunur, sonra bir köşeye çekilir ve oradan tüm hayatınıza bakar. İşte İbn Rüşd’ün bu sözü de onlardan biri. Ne bir virgül eksik olmalı ne bir harf fazla… Mütevazılığın zarafeti ile farkındalığın bilgesi arasında kurulan bu cümle, adeta insan olmanın özeti. Şimdi biraz açalım bu büyülü ifadeyi. "Kimseden daha iyi olmadığınızı anlayacak kadar mütevazı olun..." Hepimizin içinde gizli bir süper kahraman yatar: Ben Bilirim Ben  Her Şeye Hakimim diyenlere gelsin .. Halbuki mütevazılık, o iç sesin sesini biraz kısmaktır. Kendini başkasının yerine koymak, çay bardağının dibinde duran son şekeri başkasına uzatmak gibidir. Mütevazı olmak, kimseye yukarıdan bakmamak ama gerektiğinde el uzatmaktır. Çünkü asıl yükseklik, alçak gönüllülükte gizlidir. Kimseye tepeden bakmamak, insanı hiçliğe götürmez; aksine...

Okula Başlama Yaşı Üzerine Bir Farkındalık

Resim
 "Çocuk erken başlasın da öne geçsin" düşüncesi, ne yazık ki birçok küçük kalbi olması gerekenden önce büyük bir dünyanın içine atıyor. Oysa eğitim bir yarış değil; bir yolculuk. Ve bu yolculuğa herkesin kendi zamanı geldiğinde başlaması gerek. 7 yaşından önce ilkokula başlayan çocuklar, gelişimsel olarak henüz hazır olmadıkları bir sistemin içine giriyor. Kas gelişimi, dikkat süresi, sosyal-duygusal olgunluk... Tüm bu faktörler, öğrenme sürecinin temel taşlarıdır. Henüz oyun çağındaki bir çocuk, harflerle değil hayallerle meşgul olmalıdır. Çünkü oyunla öğrenilen beceriler, ömür boyu taşınan temellerdir. Bu sadece pedagojik değil, insanî bir meseledir. Öğretmenler bunu her gün sınıflarında görür: Aralarında sadece birkaç ay fark olan çocukların bile gelişimsel ihtiyaçları birbirinden çok farklı olabilir. Aynı sıraya otursalar da, aynı ödevi yapsalar da, aynı sınava girseler de aynı noktada değillerdir. Bir çocuk kalem tutmakta zorlanırken, diğeri sosyal ilişkilerde bocalayabi...

DÜNYA KEYFİNE DÜŞKÜNLER GÜNÜMÜZ

Resim
  Bugün 18 Nisan: Dünya Keyfine Düşkünler Günüymüş😁 Yani “biraz duralım ya” diyenlerin, “hayat sadece koşturmak değil”cilerin, battaniye+kahve+kitap üçlüsüne kutsallık atfedenlerin günü. Bugün, işler bekleyebilir. Mail'ler ,mesajlar sonra da okunur. Çünkü ruhumuzun da tatil hakkı var diyenlerin günü .. Keyfine düşkünlük, çoğu zaman yanlış anlaşılır: Sanki tembellikmiş gibi... Oysa asıl meziyet, kendine vakit ayırmayı bilmekte. Hayatı sadece "yetişilecek işler" listesi gibi görenlere nazaran, bir fincan kahveyle ,keyfince şarkı dinleyip  gökyüzünü izleyenler, yaşamın gerçek anlamını biraz daha çözmüş gibidir bana göre .. Bugün belki en büyük gelişim,hiç  bir şey yapmadan durabilmeyi öğrenmektir,denesek mi ? Modern dünyanın "verimli ol!" çığlıklarına karşı, "şu an sadece varım" demek en büyük cesaret olabilir. Bazen bir şiir okursun, bazen bir karikatürde kendini bulursun. Ve bazen de en çok kendini geliştirdiğin an, hiçbir şey yapmadığını sandığın andı...

DÜNYA AŞIK OLMA GÜNÜ🫶💗

Resim
 Bugün “Dünya Aşık Olma Günüymüş”… Aşk deyince herkesin aklına illa da iki kişi geliyor hemen. Kadın-erkek, sevgili, eş, nişanlı… Ama aşk bu kadar dar kalıplara sığar mı hiç? Aşk, iki kalbin değil, bir yüreğin kendini aşmasıdır bazen. Ben  çok aşığım mesela. Kedime, mırıltısına, patisinin bana dokunuşuna… Öğrencilerime; her sabah uykulu gözlerle sınıfa giren, bazen yaramaz, bazen düşünceli ama her biri ayrı güzel o minik kalplere. Aşığım iyi insanlara, yüzüyle değil kalbiyle gülenlere. Aşığım güzelliklere; bir ağacın gölgesine, ilkbaharın kokusuna, yaşlı bir çiftin el ele yürümesine. Aşığım hayCanlara; kuyruğunu sallayıp gözleriyle konuşan sokak dostlarıma. Ve mütevazı kişilere... “Ben” demeyen, “biz” olabilenlere. Aşk benim içimde. Gözle değil, gönülle gören her  yerde. Aşk şarta bağlı değil, yürekten bağlılıktır. “Sen seversen severim, sevmezsen ceza alırsın” diyen hiç âşık olmamıştır. Çünkü aşk ticaret değil; fedakârlık ister, emek ister, sabır ister… Aşk, karşılık bek...

ÖRNEK BİR LİDER

Resim
 Çalışanlarınızı öyle iyi eğitin ki istedikleri yere gidebilsinler. Ama onlara öyle iyi davranın ki hiçbir yere gitmek istemesinler.” – Richard Branson Bu sözü her duyduğumda aklıma ilk gelen kişi, hepimizin büyük saygı duyduğu, sevgili okul müdürümüz Şener DEMİR oluyor. Çünkü bu söz sadece bir yöneticilik anlayışı değil; Şener DEMİR'in yöneticilik tarzının adeta özeti gibi. Göreve başladığı ilk günden bu yana okulumuza kattığı enerji, pozitif bakış açısı ve en önemlisi insana verdiği değerle okul iklimini kökten değiştiren özel bir lider. Kışın ayazında her sabah okul kapısında bekleyip öğrencileri sevgiyle kucaklaması, öğretmenlerinin gözünün içine bakarak içten bir “günaydın” demesi sadece bir selam değil; bir gönül bağı, bir saygı göstergesi. Onun öncülüğünde hayata geçirilen projeler sayesinde okulumuz çevre okullara örnek gösterilecek hale geldi. Fark yaratan, düşündüren, geliştiren projelerle hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin ufkunu açtı. En önemlisi, herkese değerli old...

KALBİN VARSA...

Resim
 Kalbin varsa türkü yakarsın... Kalbin yoksa insan... Hayatın tüm anlamı işte bu iki cümlede gizli. Çünkü kalbi olan yanar, hisseder, dokunur,üzülür ,kıyamaz.. Kalbi olmayan... eh, ne yaksın ki? Ne türkü bilir, ne halden anlar. Türküler, Anadolu’nun gözyaşıyla yoğrulmuş mektupları gibidir. Kimi zaman sevdayı anlatır, kimi zaman ayrılığı, bazen de sabrın sabırla imtihanını. Ama bir gerçek var ki: Türkü yakabilen,dinleyen  insan, kalbini susturamamış olandır. Peki biz ne yaptık? Kalbimizin yerine algoritmalar koyduk. Gözyaşının yerini filtreler aldı. "Canın sağ olsun" sözü, "canım sağolsun"a döndü. Bir zamanlar "yürekten" dediklerimiz, kötülük gelmez dediklerimiz şimdi "yüreğe de ,yorumlara  da kapalı." Oysa insanı insan yapan şey; zekâsı değil, vicdanıdır. Doktora diploması değil, başkasının derdine eğilebilmesidir. Kendi üzülürken, başkasını güldürebilmesidir. Kalbi olan insanlar... Yolda kalan birine yardım ederken durur, Çocuk ağlarken şarkısın...

HAYATIN DİPLOMASIZ MEZUNLARI

Resim
 “Tecrübe Akademisi: Hayatın Diplomasız Mezunları” Tecrübe iyi bir okuldur fakat öğrenim ücreti hayli yüksektir. – Thomas Carlyle Hayat, garip bir üniversite. Kayıt şartı yok, giriş sınavı yok. Ama öyle sınavlar yapıyor ki, cevabını hep dersten sonra öğreniyorsun. Üstelik öğretmen de yok çoğu zaman; ya kendi hataların ya da başkalarının sessiz gözyaşları anlatıyor dersi. İşte bu yüzden tecrübe, pahalı ama bir o kadar da kıymetli bir öğretmendir. İlk gençliğimizde her şeyi bildiğimizi sanırız. “Ben hata yapmam” "ben sen gibi olmayacağım "güveniyle çıktığımız yolda, ilk virajda tökezleriz. Kalbimiz kırılır, hayal kırıklığı yaşarız, yanlış insanlara güveniriz. Sonra hayat usulca kulağımıza eğilir: “Tamam, şimdi öğrendin mi?” der.Ve öğrenene kadar bu döngü devam eder. Ama kabul edelim; öğrenmenin en kalıcı yolu, bizzat yaşamak değil midir? Eflatun’un ders kitabı yoktu. Ama Sokrates’in soruları vardı. Mevlana medreseye sığmadı, çileyle olgunlaştı. Nasreddin Hoca güldürdü ama aslın...

KENDİN OLABİLME SANATI

Resim
 “Kendin Olmak” Sanatı: Sahte Maskeler Balosunda Gerçek Yüzünle Dans Etmek Seni sürekli başka biri yapmaya çalışan bir dünyada kendin olabilmek en büyük başarıdır. – Ralph Waldo Emerson Günümüz dünyasında doğduğumuz andan itibaren bir yarışa sokuluyoruz. Henüz doğru düzgün konuşamadan, “sen de ablan gibi uslu ol” deniliyor. “Komşunun çocuğu” ise hayatımızın başrolünde: Hem başarılı, hem efendi, hem de piyano çalıyor — eh, bir tek uçmayı öğrenemedi! Toplum, kalıplarla örülmüş bir kopya fabrikası gibi. Herkes aynı hayatı yaşasın istiyor. Aynı diplomayı alsın, aynı işe girsin, aynı düzene kapılsın… Kendi olmayı denediğinde ise sistem bir anda “virüs algılandı!” diye alarm veriyor. Ama asıl virüs; içindeki seni bastırmak, sırf uyum sağlamak uğruna benliğini susturmak değil mi? Kendin olmak… Ne büyük cesaret işi aslında! Çünkü bu, kalabalıklardan ayrılmak demek. “Ben farklıyım” diyebilmek. Ve bazen bu, çatal bıçak sesiyle boğulmuş bir aile yemeğinde "ben başka bir yol seçmek istiyorum...

Hayat acemilerine, hassas ve duygusal yüreklere...

Resim
  Hayat acemilerine, hassas ve duygusal yüreklere... Olur olmaz yerlerde yüreğine öküz oturuyor biliyorum! Her şeyi kafana takmamak için defalarca kendine söz veriyor ama her defasında kendini ince düşünürken buluyor, yoruluyor, kırılıyorsun. Dünya hassas kalpler için cehennemdir, diyor  Johann Wolfgang Von Goethe Johann Wolfgang Von Goethe, cehennemi içinde taşıyor, değişmek için kendine söz veriyor ama her gece başını yastığa koyduğunda yine aynı hataları yaptığını görüyorsun. 21. yüzyılın hayatta kalma keşmekeşinde hassas bir kalple yaşamak zor! Geç olmadan durup dinlenmeli, düşünmeli; hâlâ kalbi dayanıyorken ruhuna şekil vermeli insan. "Bir yeri gerçekten terk etmeyen, yeni bir yola çıkamaz." "Yeni bir yolculuk..." Bedenen ve ruhen. Bu kitap tam da o etkiyi yaptı bende. Gittiğim her yere benimle geldi. "Hayatın acemisi" olarak tanımlıyordu yazar da kendisini, yaptığım hataları yapıyor, düştüğüm yanlışlara düşüyordu. Kişisel gelişim kitaplarına inanmaya...

KİTAP İNCELEMESİ

Resim
 Yaşayamadığınız duyguların tatmin aracı: ÇOCUKLAR! “Benim oğlum doktor olacak!” “Benim kızım öğretmen oldu, bu sene atanacak inşallah!” En çok “kendi çocuklarını” öldürüyor insanlar. Onların hayallerini çalarak, sanatsal/sportif becerilerini görmezden gelerek, duygularını hiçe sayarak… Kendi yapamadıklarını onlar üzerinden yapmaya, kendiyle övünemediklerini onlar üzerinden sağlamaya çalışıyorlar. Ne diyordu  Uçurtma Avcısı Uçurtma Avcısı’nda, “Çocuklar boyama kitabı değildir, onları en sevdiğin renklere boyayamazsın.” Yalnızca boyamıyor, şekilden şekile sokuyoruz oysa, bir sınavdan çıkıp başka bir sınava, bir kurstan çıkıp başka bir kursa koşturuyoruz. Her çocuğun kumaşı farklı, biz hepsinden takım elbise dikmeye çalışıyoruz. “Komşunun çocuğunun” takım elbisesi var çünkü. El alemin de elli alemin de canı cehenneme! “İnsanlar yıllarca sabahtan akşama kadar çalışıyor, yine de ancak hayatta kalacak kadar para kazanıyorlardı.” Sınırsız paranız olsa ne yapardınız? Bir ağaç diktini...

Yaşama Katılan Değer: Kendine Yatırım

Resim
 Yaşama Katılan Değer: Kendine Yatırım Uğruna emek ve zaman harcadığınız her şey, kendinize yaptığınız bir yatırımdır. Bu, sadece bir beceri kazanmak, bir kitap okumak ya da bir proje üretmek değildir. Aynı zamanda hayatın anlamına yaptığınız bir yatırımdır. Çünkü insan, emek verdiği şeyde kendini inşa eder. Her sabah biraz daha sabırlı olmak için verdiğiniz mücadele, Her akşam vicdanınızı rahatlatarak bitirdiğiniz bir gün, Her hayal kırıklığında yeniden denemek için kurduğunuz cesaret… Bunların hepsi, yaşama sunduğunuz katma değerin bir parçasıdır. Kişisel gelişim sadece kendinizi daha iyi hale getirmek değil, aynı zamanda çevrenize, topluma ve dünyaya da daha nitelikli bir insan olarak katkı sunmaktır. Farkındalık buradadır: Küçük görünen çabaların aslında ne kadar büyük etkiler yarattığını görmekte. Sabırla suladığınız bir fidanın, bir gün birine gölge olacağını bilmektir. Unutma, kendine yaptığın her yatırım… Gelecekte senin adına konuşan sessiz başarıların olur... Yelda Öğretm...

İÇİNE BAK

Resim
İçine bak ...soruyu aynadakine sor .. Hayat yolunda gitmediğinde ilk refleksimiz çoğu zaman dışarıyı suçlamak olur: “Patron beni anlamıyor.” “Kimse değerimi bilmiyor.” “Şans hep benden yana değil.” Ama gerçekten öyle mi? Ya cevap dışarıda değil de, içerideyse? Aynı döngüleri tekrar tekrar yaşıyorsan... Aynı sorunlar, farklı kişilerle karşına çıkıyorsa... Belki de bakman gereken yer dışarısı değil, sensin. Kendi davranışlarını, tepkilerini, düşünce kalıplarını fark ettiğinde… Gerçek değişim başlar. Çünkü en büyük farkındalık, sorunun da çözümün de sende olduğunu anlamaktır. Suçlamak kolaydır. Sorumluluk almak ise güç ister. Ama o güç zaten sende. Kendine dön, çünkü aradığın cevap orada. #farkındalık #kişiselgelişim #içsesiniDinle #değişimkendindenbaşlar #kendinikeşfet# Yelda Öğretmen

HERKES ÖLÜR AMA HERKES GERÇEKTEN YAŞAMAZ

Resim
Yaşıyor muyuz, yoksa sadece var olmakla mı meşgulüz? Birinin beyaz saçlarına, yüzündeki kırışıklıklara bakıp “ne çok yaşamış” demek kolaydır. Ama gerçekten yaşamış mıdır? Yoksa sadece zaman mı geçmiştir üzerinden? Hayat, sadece nefes alıp vermekle ölçülmez. Takvimler dolarken, ruhun boşsa... Yaşamdan değil, sadece var olmaktan bahsedebiliriz. Oysa yaşamak; hissetmek, üretmek, sevmek, öğrenmek, düşmek ve yeniden ayağa kalkmaktır. Kendini tanımak ve her gün kendine bir adım daha yaklaşmaktır. Bir sabah güneşi fark etmek, bir kitapta kendini bulmak, bir çocuğun gülümsemesinde umut görmek... İşte gerçek yaşam budur. Bugün kendine şunu sor: "Gerçekten yaşıyor muyum, yoksa sadece var olmaya mı devam ediyorum?" Unutma, uzun yaşamak değil; dolu dolu yaşamak kıymetlidir. #farkındalık #kişiselgelişim #yaşamak #anlamlıyaşam #motivation #ilham #kendinigeliştir# Yelda Öğretmen