Okula Başlama Yaşı Üzerine Bir Farkındalık
"Çocuk erken başlasın da öne geçsin" düşüncesi, ne yazık ki birçok küçük kalbi olması gerekenden önce büyük bir dünyanın içine atıyor. Oysa eğitim bir yarış değil; bir yolculuk. Ve bu yolculuğa herkesin kendi zamanı geldiğinde başlaması gerek.
7 yaşından önce ilkokula başlayan çocuklar, gelişimsel olarak henüz hazır olmadıkları bir sistemin içine giriyor. Kas gelişimi, dikkat süresi, sosyal-duygusal olgunluk... Tüm bu faktörler, öğrenme sürecinin temel taşlarıdır. Henüz oyun çağındaki bir çocuk, harflerle değil hayallerle meşgul olmalıdır. Çünkü oyunla öğrenilen beceriler, ömür boyu taşınan temellerdir.
Bu sadece pedagojik değil, insanî bir meseledir. Öğretmenler bunu her gün sınıflarında görür: Aralarında sadece birkaç ay fark olan çocukların bile gelişimsel ihtiyaçları birbirinden çok farklı olabilir. Aynı sıraya otursalar da, aynı ödevi yapsalar da, aynı sınava girseler de aynı noktada değillerdir. Bir çocuk kalem tutmakta zorlanırken, diğeri sosyal ilişkilerde bocalayabilir. Her çocuk farklıdır, çünkü her gelişim biriciktir.
Bu nedenle okula başlama yaşı, sadece velilerin tercihine bırakılacak kadar basit bir konu değildir. Bu karar, çocukların hayatına doğrudan etki eder. Eğitim politikalarının bu alanda bilimsel verilere dayanması, çocukların üstün yararı gözetilerek düzenlenmesi hayati önem taşır.
Unutmayalım: Erken başlamak, her zaman avantaj sağlamak değildir. Bazen çocukların gelişimine uygun zamanlarda başlamak, onlara hayata 1-0 önde değil, dengede ve huzurla başlamayı sağlar.
Çocukları yaşından önce büyütmeyelim. Çünkü her çiçek kendi mevsiminde açar.
Bir çocuk okula başladığında, sadece sırasına değil, hayatına da bir adım atar. Ama o adımı zamanında atmayan bir çocuğun yükü, sadece çantasındaki kitaplar değildir — henüz hazır olmadığı beklentilerin, kıyasların, başarısızlık duygusunun yüküdür.
Öğretmen bazen bunu görür. "Bu yıl sınıf tekrarı yapalım" der, çocuğun ruh sağlığını, gelişimini korumak ister. Fakat veli, "geri kalmasın" kaygısıyla karşı çıkar. Ama geri kalmak kime göre, neye göre? Bir çocuğun okuma yazmayı bir yıl geç öğrenmesi mi daha önemlidir, yoksa kendine olan güvenini kaybetmesi mi? Hayat, sınıf sınıf ilerleyen bir çizelge değil, herkesin kendi hızında yürüdüğü bir yoldur.
Bugün eğitim sistemimizde bireyselleştirilmiş eğitim alan çocuklarımız var. Bu çocuklar, gelişimsel sebeplerle sınıf tekrarı yapmıyor. Ama bu sistemde, okuma yazma öğrenmeden bir üst sınıfa geçen öğrenciler var. Hatta dördüncü sınıf seviyesine gelip hâlâ okuma yazma öğrenememiş çocuklarımız da var. Ve bu sayı, her yıl artıyor.
Çünkü mesele sadece “geçmek” değil. Mesele öğrenmek. Anlamak. Hazır olmak. Eğitimin temeli olan okuma yazmayı öğrenmeden, dört yıl boyunca sistemin içinde “ilerliyor” gibi görünen çocuklar, aslında sessizce kayboluyor.
Bu tabloyu sadece öğretmenler değil, devlet de görmek zorunda. Bu durum, bireysel çözümlerle değil, politikalarla ele alınmalı.
Okula başlama yaşı pedagojik temele göre yeniden düzenlenmeli.
Sınıf tekrarı kararı pedagojik gerekçelere dayalı olarak uzman görüşüyle verilmeli, velinin korkuları değil, çocuğun gelişimi esas alınmalı.
Bireyselleştirilmiş eğitim alan çocuklara daha etkili ve takip edilebilir bir destek mekanizması kurulmalı.
Çünkü her çocuk değerlidir. Geri kalmaması gereken şey insanlık onuru, öğrenme hakkı ve çocukların kendine olan güvenidir.
Ve bu konuda geç kalınmaması gereken tek şey: Acil çözüm...
Yelda Öğretmen
Yorumlar
Yorum Gönder