Alevin Gövdesinde Vicdan
Bir gün, ormanın kalbine gömülü binlerce yeşil yaprak, mavi göğe uzanmak yerine kor ateşin içinde titremeye başladı. Dallar, gövdeler, yuvalar… Hepsi birer birer karardı.
Yangının sesi önce bir fısıltıydı, sonra kükreyen bir canavara dönüştü. Yanan çamların çıtırtısı, kaçışan kaplumbağaların ağır nefesiyle birleşti. Tavşanlar kulaklarını geriye yatırarak koştu; sincaplar minik elleriyle sarıldıkları dallarla birlikte kavruldular. Ateş sadece ağaçları değil, savunmasız hayCANları da yakıyordu. Orman bir evdi, bir sığınaktı. Şimdi, dumanın kararttığı gök altında hiçbir canlıya huzur kalmamıştı.
O yangından kaçan hayCanlar vardı. Kimisi can havliyle toprağa gömülmeye çalıştı, kimisi kanat çırparak külle kaplı göğe yükseldi. Fakat en çok can acıtanı, yangını söndürmek isteyenlerin de yanarak yok olmasıydı. İnsanlar… Kimi hortumun başında tereddütsüz kaldı, kimi elleriyle su taşıdı. Onlar ormanın sessiz çığlığını duyabilenlerdi. Ateşi çıkaran başka insanlardı belki; bir kibrit, bir çıkar, bir umarsızlık,bir soytarılık,bir merhametsizlik... Sonra başka insanlar canını ortaya koyarak yangını söndürmeye çalıştı.
Bu felaketin ortasında en çok sorulması gereken soru, biz ne zaman bu kadar kör ,bu kadar cani olduk? Her gün daha çok tüketerek, daha çok kirleterek, bir ormanı sadece “arazi” sayarak insanlığımızdan uzaklaştığımızı fark etmedik mi?
Ve sen… O yangını çıkaran, kibriti bilinçle tutuşturan kahrolası eller…
Kül ettiğin sadece dallar değildi; kuşların kanadındaki umuttu, toprağın bereketiydi, insanların alın teriydi.
Sen hala kendine insan diyebiliyor musun????
Bir ağacın, bir karıncanın, bir çocuğun yanışından hiç utanmıyor musun?
Nasıl bir vicdansızlıktır bu?
Yangının dumanı elbet dağılır, ama senin geride bıraktığın bu karanlık lekeyi hiçbir rüzgar silemez.
Bugün 600’den fazla yer yanıyor. Sadece ağaçlar mı? Hayır. Hepimizin vicdanı, ortak geleceği, çocuklarımızın nefesi de yanıyor. Küle dönen bir dal, belki yuvaya dönmeye çalışan bir kuşun son umuduydu. Göğe yükselen her duman, gözlerimizin içine baka baka “Artık yeter” diye haykırıyor.
Bir an dur ve düşün. O alevleri çıkaran pis ellerin, hepimizin paylaştığı dünyayı çaldığını kabul et. Ateş, sadece ormanı değil, kalbimizi de sınar. Yangından kaçan hayvanları düşün: Dillerini bilmediğimiz ama acılarını kalbimizde hissettiğimiz canlıları… Ellerinden geleni yaparken düşen insanları düşün: Onlar doğanın nöbetçileriydi.
Bu yazıyı okuduğunda, bir şeyleri değiştirmek için hala vaktin olduğunu bil. Toprak kendini iyileştirmeyi bilir, ama vicdanlarımızı iyileştirmek için önce kabullenmek gerekir.Her kibrit bir ağaçtır, her ağaç bir yuva, her yuva bir hayattır.
Yangınlardan daha büyük olan tek şey, insanın içindeki hoyratlıktır. Ve belki bir gün, o hoyratlığı söndürebilecek tek şey de içinde hala cılız bir alev gibi duran merhamet olacaktır.
Bugün o alevi büyüt.
Bugün ormanı sahiplen.
Bugün sorumluluk al.
Çünkü unutmamalısın:
Alevler biter, duman dağılır… Ama geriye ya küller kalır, ya da onurlu bir vicdan ,eğer varsa ,eğer insansan..
Yelda Öğretmen
Yorumlar
Yorum Gönder